Tarih öncesi Anadolu toplumları dünyayı; doğuran, besleyen, koruyan ve iyileştiren bir kadına benzetiyorlardı. Doğayla mükemmel bir uyum içinde yaşamayı başaran anaerkil toplumlar, kadını kutsamış ve tanrıçalara inanmışlardı. İnsanoğlu binyıllar içinde dünya ile arasındaki göbek bağını kopardı. Sürekli almaya, tüketmeye alıştı. Giderek bencilleşen kişiliği nedeniyle kendi annesine yabancılaşmış yalnız bireyler haline geldi.
Anadolu Tanrıçaları Örme Heykeller Serisi, doğaya ve kadına saygıya adanmış bir çalışmadır. Yün, keten, tel gibi malzemelerin örülmesiyle gerçekleştirilen hacimli tanrıça heykelleri, tekstilin yumuşak dokusuyla temas etme isteği yaratıyor. Malzemelerin doğallığı, konunun malzemeyle uyumunu da beraberinde getiriyor. Elyaflar bakır ve gümüş tellerle birlikte örüldüğü için formunu koruyabiliyor. Böylelikle figürlerin içlerinin doldurulmasına gerek kalmıyor. Yumuşak ve şefkatli görünüşlerine rağmen, tek başlarına ayakta durabilecek kadar dirençliler. Eserlerin tek renkli olması, figürlerin hacim ve hareketlerini ön plana çıkarıyor. Saçların verdiği hareket ve akışkanlık hissi, heykelleri durağanlıktan uzaklaştırıyor. Tanrıçaların bedenleri, kadının cinselliğini vurgulayacak kadar dolgun ancak abartılı da sayılmaz. Figürler dairesel olarak tek parça halinde örülüyor. Özel bir yöntem uygulanarak uzuvların hacmi genişliyor yada daralıyor. Sadece keten iplik ve gümüş tel ile örülmüş olan yılan, bebek, taht gibi parçalar sonradan ana bedene dikilerek birleştiriliyor.
Elyafı şekillendirerek tanrıçaları kutsamaya, dünyayla aramda bir göbek bağı oluşturmaya çalışıyorum. Keteni, yünü, bakırı ve bu malzemelerin binyıllar içinde yüklendikleri tüm anlamları örerek tanrıça heykellerine dönüştürüyorum. Aynı topraklarda yaşadığım tarih öncesi insanlarla aynı malzemelere dokunmak, malzemeleri onların kullandığı yöntemlerle şekillendirmek, zamanı ve mekanı soyutlaştırıyor. Tekstil malzemesinin yumuşaklığı ve sıcaklığı, örme yapısının esnekliği, ellerimde şekillenen küçük kadınlara farklı karakterler kazandırıyor.
Tanrıçaların her birinin farklı bir öyküsü var. Biri denizlere hükmediyor diğeri hayvanlara. Aşkı da yönetiyorlar, şehirleri de. Hepsi bereketli, hepsi doğurgan. Onlar, tanrıları yaratan tanrıçalar. Benim küçük tanrıçalarım. İçimizdeki doğayı hatırlarsak yeniden bir bütünün parçaları olabileceğimizi, ancak o zaman yalnızlıktan kurtulabileceğimizi fısıldıyorlar kulaklarımıza.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder