26 Şubat 2012 Pazar

Dokuma Tanrıçalar Serisi- ISHTAR


Dokuma Tanrıçalar Serisi-UMAY



Ay Tanrıçası Min


Aşıkların Tanrıçası Mezula



Ana Tanrıça Kubaba



Güzellik Tanrıçası İştar



Artist Statement

Ancient Anatolian societies likened the world to a woman who gives birth, nurtures, protects and heals. Matriarchal societies that managed to live in perfect harmony with nature, blessed women and believed in goddesses. Over millennia, humankind lost the umbilical cord connecting it to the world and continuously took and consumed. Because of its gradually increasing selfishness, humankind became estranged, a stranger even to its own mother.
The Knitted Statues of Anatolian Goddesses Series is an artwork dedicated to respect for women and nature. Voluminous Goddess statues, made by the knitting of materials such as wool, linen and wire, foster a desire to touch the soft texture of the textile. The natural quality of the material also creates a harmony between the subject and the medium. The fibers can protect their form since they are knitted with copper and silver wires. This way, there is no need to fill the inside of the figures. Despite their soft and compassionate appearance, they are strong enough to stand on their own. The monochrome colors of the works bring forward the volume and the movement of the figures. The hair gives the feeling of motion and flowing to the figures, saving them from inertia. The bodies of the goddesses are plump enough to give a point to female sexuality without exaggerating it. Figures are knitted circularly as one single piece. With special techniques, the volume of the limbs extends or narrows. The additional pieces woven with linen thread and silver wires, such as snakes, babies and thrones are later combined with the main body by sewing.
I am trying to form an umbilical cord between myself and the world, and bless the goddesses by shaping the fiber. I am turning linen, wool, copper and all the meanings these materials carry along with them through the millennia to goddess statues by knitting them. Touching the same materials the people of centuries ago living in the same land as me, and shaping the material with the techniques they used, render time and place abstract. The softness and warmth of the textile and the flexibility of the knitting structure give different characters to each woman shaped in my hands.
Each goddess has a different story. One dominates the seas, the other animals. They rule love and the cities, too. All fertile, all exuberant. They are the goddesses that create gods. My little goddesses. They’re whispering in to our ears: if we can remember the nature inside us, we can again become the parts of a whole and be rescued from loneliness.

Güneş Tanrıçası Arrina



Anadolu Tanrıçaları

Tarih öncesi Anadolu toplumları dünyayı; doğuran, besleyen, koruyan ve iyileştiren bir kadına benzetiyorlardı. Doğayla mükemmel bir uyum içinde yaşamayı başaran anaerkil toplumlar, kadını kutsamış ve tanrıçalara inanmışlardı. İnsanoğlu binyıllar içinde dünya ile arasındaki göbek bağını kopardı. Sürekli almaya, tüketmeye alıştı. Giderek bencilleşen kişiliği nedeniyle kendi annesine yabancılaşmış yalnız bireyler haline geldi.
Anadolu Tanrıçaları Örme Heykeller Serisi, doğaya ve kadına saygıya adanmış bir çalışmadır. Yün, keten, tel gibi malzemelerin örülmesiyle gerçekleştirilen hacimli tanrıça heykelleri, tekstilin yumuşak dokusuyla temas etme isteği yaratıyor. Malzemelerin doğallığı, konunun malzemeyle uyumunu da beraberinde getiriyor. Elyaflar bakır ve gümüş tellerle birlikte örüldüğü için formunu koruyabiliyor. Böylelikle figürlerin içlerinin doldurulmasına gerek kalmıyor. Yumuşak ve şefkatli görünüşlerine rağmen, tek başlarına ayakta durabilecek kadar dirençliler. Eserlerin tek renkli olması, figürlerin hacim ve hareketlerini ön plana çıkarıyor. Saçların verdiği hareket ve akışkanlık hissi, heykelleri durağanlıktan uzaklaştırıyor. Tanrıçaların bedenleri, kadının cinselliğini vurgulayacak kadar dolgun ancak abartılı da sayılmaz. Figürler dairesel olarak tek parça halinde örülüyor. Özel bir yöntem uygulanarak uzuvların hacmi genişliyor yada daralıyor. Sadece keten iplik ve gümüş tel ile örülmüş olan yılan, bebek, taht gibi parçalar sonradan ana bedene dikilerek birleştiriliyor.
Elyafı şekillendirerek tanrıçaları kutsamaya, dünyayla aramda bir göbek bağı oluşturmaya çalışıyorum. Keteni, yünü, bakırı ve bu malzemelerin binyıllar içinde yüklendikleri tüm anlamları örerek tanrıça heykellerine dönüştürüyorum. Aynı topraklarda yaşadığım tarih öncesi insanlarla aynı malzemelere dokunmak, malzemeleri onların kullandığı yöntemlerle şekillendirmek, zamanı ve mekanı soyutlaştırıyor. Tekstil malzemesinin yumuşaklığı ve sıcaklığı, örme yapısının esnekliği, ellerimde şekillenen küçük kadınlara farklı karakterler kazandırıyor.
Tanrıçaların her birinin farklı bir öyküsü var. Biri denizlere hükmediyor diğeri hayvanlara. Aşkı da yönetiyorlar, şehirleri de. Hepsi bereketli, hepsi doğurgan. Onlar, tanrıları yaratan tanrıçalar. Benim küçük tanrıçalarım. İçimizdeki doğayı hatırlarsak yeniden bir bütünün parçaları olabileceğimizi, ancak o zaman yalnızlıktan kurtulabileceğimizi fısıldıyorlar kulaklarımıza.